20 Aralık 2018 10:56
“GİLETSJAUNES” (SARI YELEKLİLER)
Fransa, insanlık tarihine bakıldığında, toplumsal ayaklanmaların çokça yaşandığı bir ülkedir. Fransızlar için düzen değişikliği veya çeşitli düzenlemelerin yapılması için çokça başvurulan bir yöntem. Tıpkı 1789 ihtilali gibi. Bugün Fransa’da yaşanan “Sarı Yelek” olayı da bu bağlamda değerlendirilmeli görüşündeyim.
Peki, kim bu “Sarı Yelekliler”?
Eylemcilerin net bir sınıflandırması olmasa da anlaşılan o ki, daha çok aşırı sağ popülist; gelir düzeyi düşük kesimler ile az da olsa sol kesimden insanlardan oluşuyor. Aşırı sağ popülist kanattan insanların sokak eylemlerinde bulunması da ayrıca düşündürücü. Pratiği çok görülmüş bir durum değil. Eylemcilerde bir hiyerarşik yapılanma veya sistematik bir yapı bulunmuyor. Bu da eylemlerde kendiliğinden gelişen şiddeti açıklıyor. Dolaylı ve direkt sebeplerle toplam 4 kişi hayatını kaybetti. Olayların gelişimi ile destek veren kesimlere, sınırları tam bilinmese de bazı sendikalar, prekarya, liseli gençler ve sol elitler de eklendi.
Neden sarı yelek giyiyorlar?
Sanırım tam da bu yeleklerin işlevi konuyu açıklıyor. Fark edilmek istiyorlar. Horgörüye bir son verilmesini istiyorlar. Horgörü sadece üçüncü dünya ülkelerine özgü bir durum olmaktan çıkmış, bugün Avrupa’da da yaşanan realite durumuna gelmiştir. İktidarlar düşük gelirli kesimleri hor görüyor. Bu kesimlerin dertlerini çözmekten uzak duruyor. Macron’un, bir gösteri sırasında, takım elbisesiyle ilgili ironik yorum yapan birine, “çok çalışırsan sen de sahip olursun” gibi bir cevap ile toplumsal sorunlara rencide edici bir politik söylemle yaklaşması bunun en iyi örneğidir.
Söylem odur ki, bu eylemlere sebep, mazot fiyatlarındaki son vergi artışı bardağı taşırmıştır. İlginç olan ise bardağın taşma noktasına nasıl geldiğidir? Politik görüş açısından tek tip bir grup olmaması ve olayların bu noktaya varması, toplumun genelinde bir rahatsızlık olduğunun; yani dönemin aşırı neoliberal politikaların artık geniş kesimleri rahatsız ettiğinin sanırım en iyi göstergesidir. Bardağı dolduran sorunların başında düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesi, buna karşın varlıklı kesimden alınan vergilerin azaltılması gösterilebilir. Biliyorsunuz ki Makron yönetiminin ilk uygulamalarından biri servet vergisinin kaldırılması idi. Fakat bu tabii ki, çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü dönemin bakanı iken kendisi neoliberal duruşu ile bilinmekteydi.
1968 öğrenci ayaklanmalarının liderlerinden biri olan ve bugün de Macron’a danışmanlık yapan gözlemci Daniel Cohn-Bendit ile yapılan bir röportajda, protestocuların taleplerine cevap olarak “tam bir yeniden başlangıç… ve bir vergi devrimi”nin devletçe yapılmasına ihtiyaç olduğunu başkana söylediğini aktarıyor.
Olaylara sebep olan toplumsal konjonktüre bakıldığında, bugün dünyanın farklı kesimlerinde farklı uygulamalarını görebileceğimiz gibi, AB içerisinde de bazı ülkelerde, hükümetlerin sosyal devlet ilkelerinden uzaklaşıp, serbest piyasa işlerliği için sermaye gruplarına daha yakın duruşu görülmektedir. Hele ki Macron gibi gerçek desteği %18’lerde kalan bir seçilmişin, sermaye kesimine yönelik yaptığı vergi iyileştirmeleri, toplumun alt gelir grubunu oldukça kızdırmışa benziyor.
Fransa’da alt gelir grubu için kullanılan bir deyim var: “Aşağı Fransa”. Bu eylemlerin asıl olarak aşağı Fransa'da başladığına şahit olsak da yukarıda da bahsettiğim gibi süreç içerisinde prekarya ve sol elit gibi farklı kesimlerin de desteğini alarak genişlemiştir.
Hak talep eden insanların, eylemleri şiddetten uzak, ama politik olarak şiddetli olmak zorundadır. Protestoların vardığı noktada, Makronun son açıklaması ile sözünü verdiği yapılandırmalar, sarı yeleklilerin 42 Maddelik bildirilerinin tamamını kapsamasa da, hak kazanma konusunda halkın protesto hakkının demokrasilerde ne kadar hayati önem taşıdığını bize göstermektedir.
Sonuç olarak;
- “Sarı Yelek” eylemleri, sosyal devlet bakış açısının ne yöne evrileceği ya da yapılandırılacağı konusunda tüm dünyanın ilgisini çekmeye devam edecek gibi gözüküyor. Fransa’nın olayları bitirmek için atacağı adımlar, önce AB’nin, sonrasında da dünyanın sosyal devlet algısını yeniden şekillendirebilir gibi görünmekte, çünkü bu protestolar, entelektüel iktisat alanındaki refah devletinin küresel krizi tartışmalarının bugün halkın entelektüeliteden uzak kesimlerinde bile dile getirildiğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıktığını düşünmek akıllıca görünüyor.
Ayrıca Fransız solu, “Aşağı Fransa” ile neden ilişki kuramadığını da gözden geçirmek zorunda kalabilir. Çünkü uzun vadede sosyal devlet yönünde daha yapılandırıcı bir sonuçla karşılaşılırsa, bu “Aşağı Fransa Sağcıları” ve Fransa halkı bağlamında oldukça başarılı bir eylem olarak yorumlanabilir. Bu da solun kendi özeleştirisini yapmasına yol açabilir.
Öte yandan bu durum, diğer AB ülkelerinin de sosyal devlet ilkesinden uzaklaşan iç politikalarını gözden geçirmesine yol açabilir. Çünkü Fransa ile başlayan eylemlerin, bugün Belçika’ya kadar uzanması, AB ülkelerinin Neo-Liberal politikalarının geniş kitlelerde tepki gördüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
İktidar tarafından ise ayrıca Fransız halkının eylemlerine polisin zaman zaman orantısız güç kullanması, demokrasi bağlamda bu konunun sorgulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü Toplumsal tepkilerin ortaya konulmasında insanların sanat ile karşılık vermesi, şiddet olayları ile örtüşmemektedir. Bu protestolarda katılımcılar müzik ve dans eşliğinde eylemlerde bulunmuş, gaz kapsüllerinin arasında dans eden kadının videosu tüm dünyada yankı bulmuştur.
Ayrıca,
The Guardian gazetesinin haberinde, bir gösterici, polisin kıyafet değiştirerek, şiddet olayları yaptığını iddia ediyor. Bu iddialar gerçek ise, Fransa'da demokratik rejimden uzaklaşılıp baskı rejimine gidildiği üzerine tartışmaların gündeme gelmesi söz konusu olabilir.
-Liseli gençlere polisin sert tavrı şiddet unsuru içermektedir. Bu durum son gösterilerde oldukça yoğun ve sembolleşen bir tepkiye dönüşmüştür.
Son olarak,
Unutulmamalıdır ki, bu eylemlerde Fransız Devriminin mottosu olan “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” sözleri, yazılı ve sözlü olarak kendini göstermiştir. Bu eylemlerin şiddet amaçlı ve saldırgan bir tutumu değil de Fransız halkının haklarını kendi elde etme konusundaki ruhunu kaybetmediğini göstermektedir. Çünkü demokrasilerde protesto, anayasa ile güvenceye alınmış, halkın en temel özgürlüğü ve iktidara hesap sorma alanıdır.
Fransız halkının bir an önce huzura kavuşması dileğiyle...
Yazar: D. Ekin Doruk
Disclaimer: The views and opinions expressed in this article are those of the author(s) and do not reflect the official policy or position of İstanbul Bilgi University.
Copyrights: All rights reserved. All content on this website of this website are protected by copyright and other protective laws. The contents of this website are to be used only in accordance with Internet regulations.
Etiketler
paris, yellow