MATILDE Manifesto: Ücra Yerlerin Rönesansı

© PAOLO MAITRE LIBERTINI

Nisan 26, 2021

Tercüme: Rabia Yağmur Çoğalmış, İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisans Öğrencisi

Avrupa'nın dağlık ve kırsal bölgelerinde göç ve dayanıklılık üzerine 10 tez.

 

Neden Manifesto?

MATILDE projesinin amacı, göç hakkında bilimsel temelli bilgi üretmek ve aynı zamanda Avrupa'nın kırsal, dağlık ve ücra bölgelerindeki uluslararası göçün algılanması ve rolü ile ilgili sosyo-kültürel değişime katkı sunmaktır. Özellikle pandemi döneminde, bu tür marjinalleştirilmiş bölgelerin rolünü yeniden tanımlamak, Avrupa Birliği’nin inşası sürecinde çok önemlidir.

MATILDE projesinin bazı temel ve normatif varsayımlarını açıklığa kavuşturmak ve Avrupa genelinde daha geniş bir kamusal tartışmaya katkıda bulunmak adına, bir Manifesto kaleme alarak önceliklerimizi kamuoyu ile paylaşmaya karar verdik. Aşağıda paylaştığımız 10 tezin, önceden tanımlanmış varsayımlar değil, çalışmalarımıza rehberlik eden bir dizi anahtar varsayımlar olduğunun da altını çizmek isteriz.

10 tezden oluşan bu Manifesto, bilimsel kanıtlara, mevcut araştırmalara ve literatüre, akademik ve kamusal söylemlerin sonuçlarına dayanmaktadır. Aynı zamanda, bu tezlerin Avrupa Birliği'nin geleceği hakkında provokatif ve vizyoner düşünmeye katkıda bulunması amaçlanmaktadır.

Neyi vurguluyoruz?

İç göç veya dış göç olsun bütün göç türlerinin Avrupa'nın kırsal, dağlık ve ücra bölgelerinin genel gelişimini etkilediği varsayımından hareket etmekteyiz. MATILDE projesinin tüm paydaşları olan bizler, göçün sadece kentsel alanlarda değil aynı zamanda “unutulan ücra yerlerde” de toplumsal değişim, demografik ve ekonomik dönüşüm süreçlerini büyük ölçüde şekillendirmek suretiyle Avrupa Birliği’nin geleceğine yön verdiğini düşünüyoruz.

MATILDE Manifestosu ile aynı zamanda, bu tür unutulmuş ücra yerlerin cazibesinin COVID-19 Salgını döneminde yeniden arttığının altını çizmekteyiz. Bu tür bölgelerde halihazırda varlığını sürdüren ayrık yaşam alanlarının, mimari biçimlerin, tarımsal üretimin ve yerel olana yapılan vurgunun varlığı nedeniyle, AB genelinde bölgesel politikaların yeniden bir anlam kazandığı kanaatindeyiz.

10 tez içeren MATILDE Manifestosu, önümüzdeki aylarda MATILDE Projesi Bilimsel Koordinatörü Andrea Membretti (Doğu Finlandiya Üniversitesi), Anna Krasteva (New Bulgarian Üniversitesi) ve Thomas Dax (Avusturya Federal Tarımsal, Kırsal ve Dağlık Alanlar Araştırma Enstitüsü) koordinatörlüğünde bir kitap çalışması olarak da yayınlanacaktır.

 

MATILDE Manifestosu: 10 Tez

1. Uzaklık, Avrupa için kaynak ve mekâna dayalı bir değer olarak yeniden düşünülmelidir.

Neo-liberal küreselleşme süreçleri bir yandan bazı insanları küresel sermaye ağlarına, uluslararası ticaret ağlarına entegre ederken bazı grupları ise marjinalleştirmekte ve dışlamaktadır.

Devlet politikaları üzerindeki neo-liberal baskılar, küresel ölçekte ulus-devletlerin merkezi otoritelerini güçlendirirken yerel olan unsurların göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Bu çerçevede, ücra yerlerin öneminin giderek azaldığı, metropolitan kentsel alanların daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Hiç şüphesiz, unutulan ücra yerlerde yaşayan insanlar bu dönüşüm karşısında kendilerini çaresiz ve unutulmuş hissetmektedirler.

  • Kültürel anlamda homojenleşmeye direnen insanların gündelik hayatlarındaki çok yönlü deneyim biçimlerinin ve dinamizmin dikkate alınması gerekmektedir;
  • Nüfusun az olduğu bölgeleri karakterize eden, fiziksel mesafeden olduğu kadar aradaki boşluktan da faydalanan, duyu açısından zengin ve mekana dayalı politikaların yeniden ele alınması gerekmektedir;
  • "Merkezi yerleri" ve anlatıları odağına alan hakim yaklaşımların gözden geçirilip unutulan ücra yerleri tekrar gündemimize alacak politika arayışlarına odaklanacak yeni bir vizyona ihtiyaç bulunmaktadır.

Kırsal ve dağlık bölgelerin sakinleri, kentsel alanların sakinleri ile aynı haklara sahip kabul edilmeli ve Avrupa Birliği kurumları tarafından eşit vatandaşlar olarak görülmelidirler. Sistem karşıtı hareketlerin ve siyasi partilerin güçlenmesini önleyebilmek için ücra yerlerdeki insanların çığlıklarına kulak verilmelidir.

2. Kırsal, dağlık ve ücra bölgeler Avrupa'nın yeni kalbi olarak düşünülmelidir.

Metrophilia olarak aldandırılan ve metropol yaşantısını odağına alan egemen kentleşme eğilimlerine rağmen, bölgeler yakın geçmişe kadar Avrupa entegrasyonu sürecinde öncü bir rol üstlenmekteydiler. Ancak, 2000'li yıllarda Avrupa kurumları bu bölgesel aktörlere gittikçe daha az ilgi göstermeye başlamıştır. Bu durum özellikle kırsal ve dağlık bölgeler için geçerliliğini korumaya devam etmektedir. Yerel kalkınmaya ayrılan çeşitli fonlara rağmen, bu tür ücra yerler için uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların sınırlı kaldığı görülmektedir.

Kırsal ve dağlık bölgelerin Avrupa'nın paylaşılan birikimi ve refahı için oynayabileceği rol herkesin görmesi gereken bir gerçektir. Tarımsal üretim, ormanlar, su rezervleri, kültürel miras, çeşitlilik, diller ve yerel özerklik… Bu ve benzeri unsurlar, kırsal ve dağlık bölgeleri tamamen yeri doldurulamaz kılmaktadır.

Ayrıca, COVID-19 salgınının dayattığı radikal değişiklikler karşısında, bu bölgelerin farklı yerleşim, üretim ve tüketim biçimleri açısından sundukları imkânlar giderek daha fazla talep görmektedir. Bunun nedeni hiç şüphesiz, bu tür yerel sistemlerin daha çok döngüsel ekonomik modellerle karakterize edilmesidir.

3. Yeni bir kırsal ve dağlık alan anlatımının zamanı gelmiştir.

Anaakım anlatılar, mevcut kentsel-mekansal yoğunlaşmayı artırma eğilimindeyken, çevresel unsurların önemini göz ardı etmektedirler. Aynı zamanda, kırsal ve dağlık alanlar, genellikle metropol alanlarla bir karşıtlık içinde temsil edilmektedir. Yeni alternatif anlatılar, kırsal, dağlık ve kentsel alanlar arasındaki bağlantıları göz önünde bulundurarak daha gerçekçi kavramlar benimsemeli ve perspektifler üretebilmelidir.

New highlanders (yeni dağlılar)” hareketi olarak da bilinen ve kırsalın önemine vurgu yapan toplumsal hareketler, bu tür ücra yerlerde inovasyonun ve dönüşümün mümkün olabileceğini gösteren birtakım perspektifleri sunabilmektedirler. Hatta, kentsel ve dağlık alanlar arasındaki karşılıklı bağlantıyı vurgulayan “metro – montane” şeklinde adlandırılan yaklaşım, yenilikçi bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Artık, farklı bir vizyonla katılımcı ve proaktif bir yaklaşımla Avrupa’da kırsal ve dağlık alanların tarihini yeniden yazma zamanıdır.

4. Kırsal ve dağlık alanlara yapılan uluslararası göç, önemli ancak ihmal edilen bir olgudur.

Uluslararası göç, hem coğrafi etkileri ve dağılımı açısından hem de demografik değişim ve kültürel etkileşim üzerindeki temel niceliksel ve niteliksel etkileri açısından özellikle bilim insanları ve politika yapıcılar tarafından ihmal edilmektedir. Bilim insanları tarafından yeterince araştırılmayan bu olgu, maalesef daha çok kentsel alanları ilgilendiren güvenlik politikalarına odaklanan politika yapıcılar tarafından da tam anlamıyla dikkate alınmamaktadır. Bilim çevreleri, maalesef göçün doğasının değişiyor oluşu ve kırsal destinasyonların göç süreçlerindeki öneminin giderek artıyor olması gibi gerçeklere yeterince odaklanmamaktadır. "Unutulan ücra yerler"in yeniden doğuşa (Rönesans) katkılarını göz önünde bulundurarak, göç süreçlerine ilişkin bakış açımızı kökten değiştirmenin zamanı gelmiştir.

5. Göç etki analizi, yerel kalkınma için güçlü bir araçtır.

Göç etki analizleri yapmak, yeni yerleşimcilerin yerli topluluklar ve ekonomiler üzerinde oynadıkları rolleri anlamak adına temel ve bilimsel tabanlı bir katkı sağlamaktadır.

Kırsal/dağlık alanlara göç olgusunu ve bu olgunun ana itici güçlerini/etkilerini ölçebilmek için kavramsal bir çerçeve ve güçlü bir disiplinlerarası metodoloji geliştirmeye ve uygulamaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, tüm bölgesel aktörleri müzakereye açık ortak bir gelecek vizyonunun inşası sürecine dahil etmek için katılımcı bir yaklaşım gereklidir.

6. Göçmenlerin kırsal/dağlık bölgelere dahil edilmesi çok-düzeyli ve çok-boyutlu bir süreçtir.

Entegrasyon ve toplumsal içerme süreçleri, yeni gelenlerin ve yerli toplulukların karşılıklı etkileşimini gerektiren süreçlerdir. Kapsayıcılık, yeni gelenler ile yerli toplulukların sosyo-ekonomik, yasal ve kültürel ilişki biçimleri içerisinde, vatandaşlık haklarınının müzakere edilmesini gerektiren ve doğrusal olmayan karşılıklı bir etkileşim süreci olarak düşünülmelidir. Kapsayıcılık, yerli halkın herhangi bir asimilasyonist ve/veya dışlayıcı yaklaşımdan uzak bir şekilde kültürlerarası alanların, ekonomilerin ve toplulukların birlikte müzakere edilmesi ve yaratılması anlamına gelmektedir.

Sosyal inovasyon (yenilikçilik) ve farklı gruplar arasındaki sürekli müzakere hali, kapsama ve karşılıklı tanıma süreçleriyle ilgili en önemli unsurlardır. Farklı bölgesel düzeylerde, yerel olma ve transkültürel (kültürlerötesi) topluluklara aidiyet gibi konuları ön plana çıkaran birtakım yenilikçi politikalara ihtiyaç bulunmaktadır.

7. Uluslararası göç, farklı insan hareketlilikleri arasında bir ifade olarak düşünülmelidir.

Uluslararası göçmenler, dünya çapında değişen farklı grupları kapsayan geniş bir hareket halindeki insan topluluğunun parçasıdır. Avrupa'nın kırsal ve dağlık bölgelerinde, bu tür hareketlilikler, nüfus azalması, yeniden nüfus kazandırma çalışmaları, “New highlanders (yeni dağlılar)” hareketi, yaşam stili göçü, sığınmacılar ve mültecilerin kent merkezlerinin dışına yeniden yerleştirilmesi, tarım ve turizm sektörlerinde mevsimlik işçiliğin neden olduğu işgücü kaynaklı göçlerle ilişkilendirilebilir.

Bu tür insan hareketliliklerinin yanı sıra yeni bir hareketlilik fikrinin geliştirilmesi gerekmektedir. Göç ve hareketlilik, korku ve endişeye yol açan özel bir durum olarak değil, yeni normallik olarak düşünülmelidir.

8. Kır-kent ilişkisi, ücra yerlerin dahil edilmesini amaçlayan politikalar açısından büyük önem taşır.

Kır-kent ilişkisi maddi ve manevi akışları içerir. İnsanların içeri ve dışarı göç güzergâhları, geçici ve kalıcı olma durumları, ekonomik kaynaklar ile bilgi, kültürel ve sosyal sermaye-beceri-uygulamalara erişimleri gibi unsurlar kır-kent bağlantılarını oluşturan unsurlardır. Öte yandan, dağ boyutu da kır-kent arasındaki mevcut algoritmaya eklemlendiğinde konu çok daha boyutlu bir hal almaktadır. Bölgesel eşitsizliklerin üstesinden gelen mekânsal adalet anlayışı, kapsayıcı bir yaklaşım izleyerek, kır-kent etkileşimini hedefleyen politikaların özünü teşkil etmelidir.

9. Ücra, kırsal ve dağlık bölgelerin sosyo-ekonomik kalkınması, çekiciliği ve kolektif refahı büyük ölçüde temel ekonomi yaklaşımına (foundational economy) bağlıdır.

Temel ekonomi yaklaşımı, tüketicilerin sosyal statülerine bakılmaksızın, günlük yaşam için temel mal ve hizmetleri sağlayan faaliyetleri üzerine inşa edilmiştir. Ekonominin özünü teşkil eden bu tür temel faaliyetler, örneğin altyapı hizmetleri, kamu hizmetleri, gıda işleme, perakende satış ve dağıtım, sağlık, eğitim ve refahı kapsamaktadır. Göçmenler, aynı zamanda nihai kullanıcılar olsalar da, bu sektörlere çeşitli şekillerde katkıda bulunurlar. Temel ekonomi, yeni gelenlerin entegrasyonunu ve nüfusun tamamı için yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlamalıdır. Temel ekonomi yaklaşımı, bu nedenle özellikle yeniden kalkınmaya ve yenilikçi anlayışa ihtiyaç duyan dağlık ve kırsal bölgeler için oldukça anlamlıdır.

10. COVID-19 salgını yalnızca bir tehdit değil, aynı zamanda Avrupa'nın ücra, kırsal ve dağlık bölgeleri ve sakinleri için bir fırsat olabilir.

Doğal bir ortamda tecrübe edilen yaşam biçimleri, özellikle kalabalık metropollerde yaşayan ve bu nedenle pandeminin olumsuz sonuçlarından etkilenenler ile birlikte iklim değişikliğini fazlasıyla hisseden insanlar için giderek cazip hale gelmektedir. Uzun yıllardır hayatlarımızda yer edinen “hareketlilik zorunluluğu”nun ardından, farklı seviyelerde yeni bir “yerellik zorunluluğu” hayatlarımıza girmiş gibi görünmektedir. Bu yeni yerli olma zorunluluğu, aslında pandeminin getirisi olmakla birlikte, pandeminin sona ermesiyle birlikte de hayatımızda sahiplendiği merkezi konumu sürdürecek gibi görünmektedir.

Hiç şüphesiz, uzaklık mevhumu, her ne kadar dış dünya ile kurulan fiziksel ve dijital bağlantılar çerçevesinde tanımlansa da, pandeminin sonuçlarını yönetme süreçlerinde önemli bir rol oynayacaktır. Kırılgan ve istikrarsız yaşam koşulları nedeniyle pandemiden ağır etkilenen göçmenler, yerel ekonomiler için yeni fırsatlar sunabilir. Göçmenler aynı zamanda, Avrupa’nın ücra bölgelerinin yeniden canlandırılması süreçlerinde önemli bir rol oynayabilir.

...

MATILDE Manifestosunun İngilizce orijinali için bkz., https://matilde-migration.eu/blog/matilde-manifesto-the-renaissance-of-remote-places/

MATILDE Manifestosunun ayrıntılı yazımında ileride katkıda bulunacak araştırmacılar: S. Baglioni, M.L. Caputo, T. Dax, N. del Olmo, M. Gruber, U. Hanson, A. Kaya, S. Kordel, A. Krasteva, R. Lardiés-Bosque, J. Laine, P.O. Lund, I. Machold, A. Membretti, R. Schomaker, S. Stenbacka ve T. Weidinger